Hamilelikte 24. haftada anne adayı ve bebekte değişiklikler nelerdir?
Dr. Kağan Kocatepe Youtube Kanalı >>
Gebeliğinizin 24. haftasında neler oluyor?
23+0, 23+6. günler arasındayız.
24. gebelik haftasındayız.
Doktor kontrollerinize düzenli olarak gidiyorsunuz. Bu muayenede doktorunuz size bir dahaki sefere geldiğinizde şeker tarama testi yapılacağını söylemiş olabilir.
Nedir şeker tarama testi?
Ülkemizde sıklıkla şeker tarama testi deyince, aç veya tok olmanıza gerek yok, herhangi bir zamanda kliniğe gittiğiniz zaman size 50 gram şekerli su içiriliyor. Ondan sonra 1 saat boyunca hiçbir şey yiyip içmiyorsunuz. 1 saat sonunda kan alınıyor ve bu kan şekeri seviyesine bakarak da gebelik şekeri açısından risk altında olup olmadığınız belirleniyor.
Eğer belli bir düzeyin üzerinde çıkarsa o zaman şeker yükleme testi yapılıyor, OGTT.
İlki postprandiyal glikoz yani yemek sonrası 50 gram sonrası dediğimiz şey.
OGTT ise Oral Glukoz Tolerans Testi. OGTT 100 gramla yapılıyor. Bu sefer aç gidiyorsunuz. Aç karnına bir kan şekeri alınıyor sonra 100 gram şekerli suyu içtikten sonra 1. saatte, 2. saatte ve 3. saatte toplam 4 kere kanınız alınıyor ve bunların sonuçlarına bakarak şeker, gebelik şekeri olup olmadığı belirleniyor.
Video: Şeker tarama ve yükleme testlerinde anne adaylarının içtiği glukoz aslında ne? Zararlı olabilir mi?
Dr. Kağan Kocatepe Youtube Kanalı >>Gebelik şekeri tanısını koymak çok önemli. Çünkü gebelik şekeri hem gebelikte sizin açınızdan, bebek açısından, hem de doğum sonrasında özellikle bebek açısından çeşitli sorunlara yol açabileceği için gebelik şekerinin tanısının konması çok önemli.
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı'nın da önerdiği gibi her anne adayına, düşük riskli olan anne adayına diyelim 50 gramlı şeker tarama testi öneriliyor.
Eğer riskiniz yüksek ise,
- daha önce gebelik şekeri yaşadıysanız,
- şu anki bebeğiniz iriyse,
- ailenizde şeker hastalığı varsa,
- polikistik overınız varsa,
- ikiz gebelik mutlaka kesin gerekli değil ama ikiz gebeliğiniz varsa
o zaman direkt olarak 50 gramlık şeker tarama testi yerine 100 gramlık şeker yükleme testi yapılması önerilebilir.
Ülkemizde de bazı yerlerde tek bir test olarak 75 gramlık test de yapıldığı oluyor. 75 gramlık testte ise aç karnına gidiyorsunuz gene, 75 gramlık şekerli suyu içtikten sonra 1. saat ve 2. saat kan alınıyor. Ama ülkemizde en yaygın uygulama 50 gramlık şeker tarama testi. Eğer bu testte yüksek çıkarsa 100 gramlık şeker yükleme testi şeklinde.
Bunu Sağlık Bakanlığı dediğim gibi öneriyor biz de anne adaylarına bunu mutlaka uyguluyoruz. Çünkü gebelik şekerinin tanısının konması hem anne adayı açısından, hem de bebek açısından son derece önemli.
Çeşitli yerlerde duymuş olabilirsiniz: "ben şeker testi yaptırmak istemiyorum" diye. Bazı anne adayları işte diyebilir "ben şeker testine karşıyım" falan filan diye.
Bu tamamen asılsız bir şey. Çünkü günlük klinik gözlemlerimizde şeker tanısı koyulmadığı zaman, gebelik şekeri tanısı koyulmadığı zaman bebeklerde sorunlar çıktığını bizzat gözlemliyoruz. O yüzden de rutin olarak öneriyoruz.
Video: Gebelik şekeri anne adayında ve rahim içindeki bebekte nasıl belirti verir? (amniyon sıvısı artışı)
Dr. Kağan Kocatepe Youtube Kanalı >>Gebelikte idrar yolu enfeksiyonları sık görülüyor.
Bunları engellemek için bol bol su içmek lazım.
Neden gebelikte özellikle idrar yolu enfeksiyonları çok sık görülüyor? Çünkü idrar yollarındaki düz kasların tüm düz kaslarda olduğu gibi vücutta gevşeme eğiliminde olması nedeniyle bu gevşeme bağlı olarak akım, idrar akımı az da olsa yavaşlıyor. Bununla beraber anne adayının tabii ki az sıvı alması da bu tür enfeksiyonun gelişimini kolaylaştırıyor.
Idrar yolu enfeksiyonları genellikle idrar yaparken yanma ve sık idrara çıkma şeklinde belirti verirken gebelik döneminde hiç belirti vermeyen sinsi idrar yolu enfeksiyonlarına çok sık rastlıyoruz. Gizli idrar yolu enfeksiyonları bir yandan erken doğum riskinin artmasına katkıda bulunurken öte yandan piyelonefrit dediğimiz böbrek enfeksiyonlarına da neden olabileceği için idrar yolu enfeksiyonlarının henüz daha oluşmadan tanısını koymaya çok önem veriyoruz ve bunun temel tetkiki de idrar kültürü.
İdrar kültürü de genelde hamileliğin ilk başında yapılıyor, belli aralıklarla yapılıyor ve genellikle de şeker tarama testi esnasında da yapıyoruz tam idrar tahlili ile birlikte.
Hamilelikte çok sık hurafelere rastlıyoruz. İşte ne mesela?
Birkaç tane örnek vereyim:
- 7 aylık doğan çocuk yaşar, 8 aylık doğan çocuk yaşamaz.
- 5. aydan sonra ortaya çıkan mide ekşimeleri bebeğin saçlandığının işaretidir.
- Hamile kadın saç kestirmez kestirirse bebeğin ömrü kısalır.
Bunlar tamamen asılsız şeyler.
Öncelikle bir kere 7 aylık doğan çocuk yaşar, 8 aylık doğan yaşamaz tamamen istatistiksel olarak bir kere anlamsız bir şey. Çünkü bebek rahim içinde ne kadar süre geçirirse, erken doğsa bile o kadar yaşama olasılığı artar.
Mide ekşimelerinin de nedeni bebeğin saçlanması değil, reflü dediğimiz asit kaçağıdır.
Neyse bu hurafelere çok fazla girmiyoruz.
Video: Beyazıt Öztürk (Beyaz) Dr. Kağan Kocatepe ile CNNTÜRK'te. Gebelikte hurafeler ve yanlış bilgiler
Dr. Kağan Kocatepe Youtube Kanalı >>Bu haftada bebekte neler oluşuyor?
- Bebeğin kemik ve kas dokusu hızlı bir şekilde gelişmeye devam ediyor. Bu da hareketlerin giderek güçleneceği anlamına geliyor.
- Yiyeceklerle alacağınız kalsiyum, özellikle bu gebelik haftalarından itibaren daha da önem kazanıyor. Bebek asla kalsiyumsuz kalmıyor bunu söylemiştik daha önce. Ancak sizin kemiklerindeki depo yeterince kalsiyum almazsanız giderek azalıyor tabii ki. O yüzden kalsiyum kaynaklarına önem vermek lazım. Süt ve süt ürünleri, süt içemiyorsanız süt ürünleri, süt ürünleri de tüketemiyorsanız koyu yeşil yapraklı sebzeler.
Bu haftanın sonunda bebeğin boyu yaklaşık olarak 32 santimetre ve ağırlığı yaklaşık olarak yine 640 gram.
Bebekten bebeğe değişebilir tabii.
Bu resimde bebeğin beyin dokusunun gelişimi görüyorsunuz. 10. haftadan 20. haftaya gelindiğinde kitlesel olarak bariz bir şekilde büyümüş durumda.
Video: 23 haftalık gebelikte bebeğin yüzünün ultrason görüntüleri
Dr. Kağan Kocatepe Youtube Kanalı >>Esas değişiklik ise 20. haftadan 40 haftaya giden süreçteki kitlesel büyüme ile birlikte görünümdeki değişiklik. Gördüğünüz gibi 20. haftada hiç kıvrımları yokken beyin dokusunun doğuma yakın zamanda yüzlerce kıvrım yaparak trilyonlarca hücreyi ve bunların uzantılarını barındırır hale geliyor beyin dokusu.
Beyin hücrelerimiz birbiriyle nörotransmitter adı verilen kimyasal maddelerle iletişimde bulunuyor.
Bu maddeler bir sinir ucundan diğer sinir ucuna geçerek bir sinir hücresi mesajını diğerine iletiyor.
Sinir hücreleri aynı anda çok fazla sayıda sinir hücresiyle sinaps adı verilen bağlantılar sayesinde temas halinde ve diğer sinir hücreleri ile bu temas sayesinde bizim hem otomatik işlevlerimiz, kalbimizin atması, organlarının çalışması gibi hem de bilişsel işlevlerimiz, hatırlama, öğrenme, düşünme, duygularımız gibi sağlanmış oluyor ve bu haftalardan itibaren bu daha da hızlanmış oluyor.
Öğrenme nedir? Öğrenme dediğimiz süreç aslında sinir hücreleri arasında yeni bağlantıların geliştirilmesi. Doğduğumuzda çok fazla sayıda sinir hücresi ile doğarız ve 10 yaşına kadar bu sinir hücrelerinin sayısı biraz azalır ve ondan sonra da bu sinir hücreleri sayısı sabit kalır. Diğer hücrelerdeki gibi, vücudun diğer üzerindeki gibi rejenerasyon yani artış çoğunlukla gerçekleşmez.
Rahim içinde öğrenmek ve büyüdükçe de akıllanmak diyelim tırnak içinde, var olan hücrelerin sayıca artmasıyla değil kitlesel olarak büyümesiyle ve aralarındaki bağlantıların daha koordine hale gelmesine gerçekleşiyor.
Yeni doğduğumuzda aslında yeni alınmış bir bilgisayar gibiyizdir. Hayati programlar hariç hiç bir program yüklenmemiştir ve bu nedenle doğduğumuzda işlevlerimiz sınırlıdır ve aslında rahim içinden başlayan bir süreçle öğrenme başlıyor. Ama tabii ki rahim içindeki öğrenme süreci kısıtlı olmakla beraber, doğduktan sonra bütün duyularımız çalışmaya başladığı için sürekli olarak duyularımız ve algılarımız ile birlikte yeni bir şeyler öğrenmeye başlarız.
Rahim içi tabii ki konumuz olduğuna göre şunu bilmemiz lazım: Günümüzde artık öğrenmenin duyguların ve diğer birçok bilişsel faaliyetin rahim içinde başladığına inanıyoruz artık.
Nereden biliyoruz?
- Çünkü bebek annesinin sesine, babasının sesine tepki veriyor. Demek ki onların sesine öğrenmiş oluyor.
- Bebek rahim içinde annesinin yediklerini, içtiklerini öğrenmiş oluyor. Daha sonra onlara karşı daha fazla bir afinite gösteriyor. Onları daha çok seviyor.
- Bebeğin rahim içinde duyduklarını doğum sonrasında bebeği sakinleştirmek için anne adayları kullanabiliyor. Demek ki onları depolayabiliyor. Duyduklarını depolayabiliyor.
- Ve de tabii ki şunu bilmek lazım ki; duygular, olumlu duygular, başta endorfin olmak üzere mutluluk hormonu dediğimiz bir dizi hormon sayesinde gerçekleşiyor.
- Olumsuz duygular ise stres hormonu adını verdiğimiz, tabii sadece onlarla kısıtlı değil, adrenalin ve kortizon adını verdiğiniz hormonlar sayesinde gerçekleşiyor.
Demek ki bir de şu bir gerçek ki bebeğin beyni hem endorfin dediğimiz maddelere, hem de stres hormonlarına duyarlı.
Demek ki rahim içine biz bu hormonlardan hangisini daha çok verirsek bebek ona göre duygulara sahip oluyor. Duygulara sahip oluyor demek tabii ki yanlış olur ama yani sonuç itibariyle biz eğer dışarıdan eğer iyi duygular hissettiğimiz zaman bebeğe de bu mutluluk hormonlarını geçirebilirsek o zaman bebeğimiz de bu hormonlara beyin olarak duyarlı olduğu için kendisini daha iyi hissediyor. Tabii ki bu kanıtlanmış bir şey değil.
Ama şunu biliyoruz ki mutlu ailelerden doğan çocuklar genelde daha mutlu ve daha huzurlu oluyor. Stres dolu bir ortamda rahim içindeki dönemini geçirmek zorunda olan bebeklerin daha sonraki yaşamları çok daha farklı oluyor. Öğrenme güçlüğü de dahil olmak üzere çeşitli problemlere neden olabiliyor.
Video: ANNE ADAYLARININ ÇİLESİZ, ÜZÜLMEDEN, AĞLAMADAN MUTLU VE HUZURLU BİR GEBELİK GEÇİRMESİ KISMEN ELİMİZDE
Dr. Kağan Kocatepe Youtube Kanalı >>Tabii ki şunu da bilmek lazım, zaman zaman yaşanan stres dolu ortamlar bebeği etkilemez. Uzun vadeli ve kronik stres ve ciddi stresler bebeği tabii ki daha olumsuz etkiler.
Bir de tabii ki şu var bebeğimizin zekasını rahim içinde geliştirebilir miyiz? Bunun tabii ki müzik dinleterek yapılabilecek bir şey olduğunu düşünmüyoruz. Sadece müzik dinletmekle zeka gibi bir karmaşık bir şeyin geliştirilmesinin ben mümkün olduğunu kendim düşünmüyorum.
Ama tabii ki bebeğin öğrenme süreci rahim içinde başladığına göre bebekle konuşmak lazım, ona iyi duygular göndermek lazım, kendimizi iyi hissettiğimiz zaman bebeğin de iyi hissettiğini bilmek lazım, bebekle iletişim kurmak bu seviyedeyken tabii ki görme fonksiyonu olmadığına göre işitme fonksiyonu olduğuna göre işitme sayesinde olabilir.
Bir de tabii ki bebeğin rahim içinde endorfin ve endorfin adını verdiğimiz ve beraberindeki bazı bir dizi mutluluk hormonları ile birlikte stres hormonlarının da bebeği etkileyebildiğini söylemiştik zaten.
Bunları beraberce düşündüğümüz zaman bebeğe rahim içindeyken iyi bir ortam hazırlamak lazım.
Bu nasıl olur?
Kendimizi iyi hissederek olur, kendimize iyi gelecek olan şeylerin bebeğe de iyi geleceğine bilmekle olur.
Ve böylece bu haftayı kapatıyoruz. Haftaya görüşmek üzere.
EK BİLGİ:
Rahim içindeki ruhsal yaşamı yani doğmamış bebeğin ruhsal dünyasına ait bilgilerimiz ve inanışlarımız ne seviyede?
Bazılarımız hiç inanmıyor bile "öyle şey olur mu canım daha beyin gelişmeden, daha lobları ortaya çıkmadan nasıl öğrenme ve düşünme, hatırlama olabilir" diye.
Bazılarımız da işte diyoruz ki "annesinin yediklerini daha sonra, doğduktan sonra da seviyor. Demek ki bu tat alma duyusuna işaret ediyor, annesinin sesini, babasının sesini doğduktan sonra da algılayabiliyor, annesinin kokusunu duyduğu zaman hemen sessizleşiyor" gibi şeylerle aslında bir beyin fonksiyonu varlığına az çok inanıyoruz.
Ama 80'li yıllardan beri bunun çok daha fazlası olduğuna inanan doktorlar oldu dünya üzerinde ve bugün de hala 2 yılda bir prenatal (doğum öncesi) ve perinatal (doğumdan hemen sonraki döneme ait) psikoloji ile ilgili bilimsel yayınlar ve kongreler düzenliyorlar.
Thomas Verny ve David Chamberlain bu konuyu ilk başlatan doktorlar.
Özellikle David Charmberlain bir hipnoterapist olduğu için bu konuya özen göstermesinin ve de ilgi duymasının nedeni şu:
Birçok insanda doğum travması yani doğum esnasında yaşanan olumsuz olayların ileriki yaşamda da etkinlerini devam ettirebildiğini bildiğini saptamış olması.
İlk başa tabii inanmıyor bir insan nasıl doğum esnasındaki olayları hatta rahim içinde kendi hakkında konuşulanları hatırlayabilir diye.
Bu konuşulanları, bu konuşulduğunu iddia ettiklerini mesela bunu söyleyen kişinin annesiyle, babasıyla konuşup onlarla da hipnoz altında yeni sorgulatıyor ve bunların hakikaten yaşandığı ortaya çıkıyor.
Yani tabii ki inanıp inanmamak da bize kalmış inanıp inanmamak ama bu konuda en azından çalışan, ciddi çalışan insanlar olduğunu bilmemiz lazım.
David Chamberlain daha sonra bu konuyu özel ilgi duyarak rahim içindeki yaşantıların, doğum esnasındaki, doğumdan hemen sonraki yaşantıların hipnozla tekrar geriye getirilebileceğini ortaya çıkarmış durumda.
Video: Doğmamış bebeğin ruhsal dünyası-Dr. Kağan Kocatepe
Dr. Kağan Kocatepe Youtube Kanalı >>Belki aramızdan da bazılarımız doğum esnasında yaşadıklarını hatırlıyor ama bunu söylemekten çekiniyor olabilirler.
Ama böyle bir şey var. Yani kanıtlanması tabii ki çok zor şu aşamada, çok zor ama en azından bu konuda ilgili çalışmalar olduğunu bilmemiz lazım ve bundan çıkacak sonuç şu:
Doğmamış bebek ve yeni doğmuş bebek o kadar da her şeyden habersiz değil. Birçok şeyin aslında farkında.